TOLERANS
De Monmarson; «Sosyal hayatta en faydali fazilet toleranstir>> der. Meşhur Amerikan yazar ve tarihçisi Hendrik William Van Loon insanlığın kurtuluşunun ancak toleransla kabil olduğunu ve gerek şahsen ve gerek cemiyet halinde huzur içinde yaşamak istiyorsak, tolerans sahibi olmamız gerektiğini söyler.
Iş hayatı da sosyal hayatın bir parçası olduğu için tolerans sahibi olmayan bir âmirin bu sahada muvaffak olmasına imkan yok tur. Esaslı bir tahlile tabi tutarsak görünür ki, çektiğimiz bütün güçlükler söz sahibi olan kimselerin bilgisizliklerinden, tecrübesizliklerinden ziyade toleranssızlıklarındandır.
Gandhi’nin şu sözleri ne kadar düşündürücüdür: Toleranssızlık kendimize ve davamıza güvenemediğimizin bir işaretidir.
Bu güzel sözlerden sonra eskiden tesamuh, müsamaha, hatta hamuliyet ve şimdi de hoşgörü diye ifade edilen toleransın nereden geldiğini ve tarifini inceleyelim. Encyclopedia Britannica şöyle der:
Tolerans, lâtince tolerace’den gelir, müsamaha etmek, tahammül etmek månasına».
«Başka insanların hareket ve hükümlerinde serbest olmalarına müsaade edilmesi, cemiyetin gidiş ve görüşlerine aykırı olan fikirlere karşı sabırla ve peşin hükümsüz tahammül ve müsamaha gösterilmesi».
İngiliz doktorlarından Prof. Makintosh bu tarifi şu şekilde açıklar:
Tolerans yapılan her şeyin kolayca kabul ve tasvip edilmesi değildir. Bununla, başkalarının görüşlerini anlama kabiliyetini. acı hiçbir his beslemeden ve anlayışlı bir şekilde tartışmak arzusunu söylemek ister.
Çünkü tolerans kayıtsızlık ve adam sendecilik değildir, uzun bir nefis tekamülüne ihtiyaç gösteren bir haslettir.
Toleransın tarihi insan oğlunun düşünmek hakk uğrundaki mücadelelerin tarihidir ve Orta Çağlar boyunca kurulan engizisyonlar dini taassubun yani toleranssızlığın en derin ve en acı örneklerini vermişlerdir.
Hüküm giymiş bir suçlu asılmak üzere idam yerine götürülmektedir. Tam Ali’nin önünden geçerken, durur ve büyük bir hiddetle yüzüne tükürür. Halifenin yanındakiler ne yapacaklarını şaşırırlar, fakat o onlara şu emri verir: Bu adamı derhal serbest bırakın, bizden sonra gelecekler onun suçunu unuturlar da benim yüzüme tükürdüğünden, dolayı asıldığımı zannederler.
Konya’da Mevlana’nın türbesini ziyaret edenlere çok defa ç karken sağ tarafta farsça yazılı ve baza baza» diye başlayan o meşhur levha gösterilmez. Avrupa’da İncil’deki bir noktalı virgülü değiştirmeğe cüret edenlerin yakıldığı bir devrede Mevlânâ şöyle diyordu.
‘’ Gelsin varlık námina ne varsa gelsin,
Kafiri, putperesti, mecusisi gelsin,
Yoktur dergâhımızda nevmidi
Tövbesin bin kere bozan da gelsin.»
Milyarder Rockfeller (İhtiyar Rockfellerin oğlu) Cihan Harbinden sonra Paris’teki tarihi Versaille sarayının tamir ve restorasyonu için 20 milyon dolar gibi büyük bir yardımda bulunmuştu. Sarayın tamir işlerinden büyük bir kısmının bittiği bir sırada Rockfeller Paris’e gelmiş ve kimseye haber vermeden derhal Versa ille Sarayını görmeği gitmiştir. Saat dördü beş geçiyordu, kapıcı dörtten sonra ziyaretçi kabul edilemeyeceğini söyleyerek Amerikalıyı içeri almadı.
Rockfeller de hiç ses çıkarmadan oteline döndü. İlgililer hadiseyi duyunca, oteline koştular ve kapıcının kendisini tanımadığı için özür dilediler, sonra da «fakat neden kendinizi tanıtmadınız?» diye sordular.
Rockfellerin cevabı şu oldu: «Bunu benden nasıl beklerdiniz?» Şimdi kısaca bir de toleranssızlığın, taassubun çeşitlerini inceleyelim.
Taassup dört nevidir:
- Cehaletten doğan taassub,
- Menfaatten doğan taassub,
- Alışkanlıktan doğan taassub,
- Korkudan doğan taassub.
Bütün tarihi, inceleyin, cemiyetimizde tolerans, müsamaha nedir bilmeyen âmirleri, insanları tetkik edin, göreceksiniz ki onlar ya cahildir, ya başka fikir sahiplerine müsamaha ile muamele etmek menfaatlerine aykırıdır, yahut da şuur üstü veya altı bir korkunun tesiri altındadırlar. Hatta toleranssızlıklarının şiddeti de bu korkunun derecesine tâbidir.
Dünyanın yerinde durduğunu iddia eden papazlara döndüğünü söylemekten çekinmeyen Galile, hem cehaletin, hem de kor-
kunun sebep olduğu bir taassub yüzünden zindana atılmış ve öldürülmüştür.
Hatta bunun içinde papaz zümresinin menfaatlerinden doğan bir taassup bile vardı, nitekim ki reformasyon bu korkularından onları haklı olduklarımı ispat etti, eski menfaatçi papaz zümre-si ortadan kalkmak zorunda kaldı.
Gerek kendimizde ve gerekse başkalarında toleransa mâni se bepleri ararken bir parça derinliğe giderek bu dört çeşit taassubun izlerini bulmağa çalışmalıyız.
Toleransın gıdası ilahi şüphedir. Acaba karşımızdaki adamın da söylediklerinde haklı olduğu bir taraf yok mudur, şeklindeki ve Fikret’in de «Şüphe bir nura doğru koşmaktadır diye ifade ettiği şüphe.
Toleransın derhanesi kütüphanelerdir, hocası da tarih, dolayısiyle insan oğlunun asırlar boyunca başından geçen tecrübelerdir. O insanoğlu ki daima zorla mektebe gitmiş ve daima da yeni bir şey öğrenmeği reddetmiştir. Buna rağmen tarih gösteriyor ki o bir şeyler öğrenmiştir ve az da olsa her gün yeni bir şeyler öğrenmektedir.
Voltaire’nin meşhur «Söylediğini sözlerin hiçbirini kabul etmiyorum, fakat sizin bunları serbestçe söyleyebilmeniz için canımı veririm.» sözü tolerans ve hürriyet için söylenmiş ebedi vecizelerden biridir.